24 Aralık 2010 Cuma

Yarına Dokunmak - Bölüm 1 - Siyahın Beyaza Üstünlüğü

                                                                                                                                                                                                                                                   23.10.2008



Gözkapaklarım açık mı?
Değil mi?
Emin olamıyorum... Ne kadar bir zamandır bu vaziyetteyim bilmiyorum. Ne zamanın farkındayım ne de nerede bulunduğumun... Tek farkında olduğum şey her yeri beyaz bir örtünün kaplamış olduğu.
Şeffaf ve pürüzsüz...
Delicesine akan nehirlerin aksine sakince sonsuz bir belirsizliğe uzanan bir beyaz…
Sanki...
Sanki kar bütünüyle içine almış gibi yeryüzünü. Uçsuz bucaksız kadife bir örtü gibi önümde uzanan bu beyaz büyülüyor beni, her zaman olduğu gibi. Ama nedenini anlayamadığım bir ürperti sarıyor tüm vücudumu. Aklıma küçükken herkese anlattığım ‘Beyazın Öyküsü’ geliyor. Korktuğum ama bir o kadar da beni etkileyen, renklerin en ihtişamlı olanının, en asil olanının öyküsü...
Hep merak etmişimdir; beyazın masum ve bir o kadar da saf bir güzelliğe sahip olduğunu fark eden olmuş mudur benim gibi?
Yas rengi siyahın aksine, mutluluğu simgelediğini...
Peki, renklerin arka yüzü?
Hiç gören olmuş mudur renklerin arka yüzünü?
Beyazın, gelinlik olduğu gibi mezara koyan da olduğunu neden kimse görmez?
Ya da görmek istemez?
Ne büyük yanılgı aslında... Ne acı ki hataları gizleyen siyahın aksine beyaz olabildiğince gösterir lekeleri ihanet edercesine. Belki de şeffaflığın kırıntılarıdır bu yanılgılar.
Ama yine de acı.
Tıpkı ben gibi...
Ben bir renk olsaydım adım beyaz olurdu herhalde.
Tüm çelişkileri barındıran beyaz...
Her yanıyla beni büyüleyen beyaz...
Beyazın ihaneti çok yakıcı olsa gerek. İşte bu yüzden ürperiyorum beyazı hissedince tenimde. Ama bir o kadar da tanıdık geliyor bu bana, tıpkı aynadaki yansımam gibi. Bu uçsuz bucaksız beyazın her an ihanetine uğrayacakmışım gibi korkuyorum. Ne olacağını bilemeden ürkekçe bakınıyorum uzak belirsizliğe doğru. Belirsizlik güvensizlik hissi uyandırıyor ama bu hiç bir şeyi değiştirmiyor. Bu beyaz sessizliğin ortasında ne işim var yapayalnız! Oysaki yalnız kalmak beni hep korkutmuştur, şimdi olduğu gibi. Çevreme bakınıyorum tekrar bir görüntü yakalayabilmek ümidiyle. Ama her şey o kadar beyaz ve pürüzsüz ki havanın sisli olduğunu ancak nereden geldiğini dahi anlayamadığım bir ses duyunca fark ediyorum. Çok uzaklardan, derinden gelen sesi tanıyorum. Bu onun sesi eminim. O kadar boğuk geliyor ki sesi ne dediğini anlayamıyorum.
Ve bir kez daha...
Bana sesleniyor olmalı. Bir şeyler yakalayabilmek gayesiyle sesin geldiği yöne doğru dönüyorum. Ufukta belli belirsiz bir karartı görüyorum fakat kime ait olduğunu çözemiyorum. Gözlerimi kısıyorum görebilmek için ama nafile. Tam o sırada ürperiyorum aniden. Sırtımı buz gibi bir soğuk yokluyor. Üzerimde hiçbir şey yokmuş gibi iliklerime işliyor bu soğuk. Kışın en çetin soğukları yerde uzanıyor olmalı diye düşünüyorum. Ama… Nasıl olurda böyle bir soğuğa bu kadar tedbirsiz çıkabilirim diye kendime kızıyorum. Oysaki soğuğa karşı ne kadar da dayanıksız olduğumu çok iyi bilirim. Ardından bir ürperti daha yokluyor bedenimi. Bu sefer bir titreme sarıyor tüm vücudumu. Kollarımı ovuşturuyorum ısınmak için. Elim tenime dokununca dehşete düşüyorum. Isınabilmemin imkânsız olduğunu fark ediyorum fakat büyük bir şüphe uyanıyor içimde beni kemiren. Nerede bulunduğumu daha fazla merak ediyorum korkarak. Çevreme bakınıyorum, benim dışımda kimsenin olup olmadığını anlamak istercesine. Kimsenin beni o halde görmemesini ümit ederek. Ama neden orada yapayalnız bulunduğumu anlamak istiyorum üstelik çırılçıplak?
Aynı sesi tekrar duyuyorum ama bu sefer o kadar sıcak ki bana yaklaşmış olduğunu anlıyorum. Sesin sahibini görememek daha büyük bir korku yaratıyor vücudumda kara delik misali.
' Destina...'
O kadar yumuşak ve kadifemsi bir ses ki sarıyor birden tüm vücudumu. Onu hala göremiyorum fakat yanımda olduğunu sıcak nefesinden anlayabiliyorum. Elimi tutuyor hissediyorum ama hala ona dair hiçbir görüntü yok. Teninin sıcaklığı karları eritiyor sanki...
Yavaş yavaş... Isınıyor tenim, teninden yayılan sıcaklığın etkisiyle kırılgan bir kar tanesi gibi.
' Hadi uyan artık '
Gözkapaklarım o kadar ağır geliyor ki o kadifemsi sesin sahibini görebilmek için ne kadar çabalasam da açamıyorum gözlerimi bir türlü.
' Hadi naz yapmayı bırak uyan artık. Bak bitti her şey. '
Sonra hafif bir kıpırdanma oluyor gözkapaklarım üzerinde. Yavaşça açıyorum gözlerimi. Ama hala her yer sis içinde. Belirsizlik hala çok yakıcı… Tıpkı yeni alevlenen yangın misali… Hafifçe açılıp kapanıyor gözkapaklarım. Buğulu görüntüler arasında onu seçebiliyorum artık.
'Geçti her şey. Bitti. Uyan ar- tıkkkkkkk '
O kadifemsi, yumuşak sesin son hecesi birden ok gibi fırlıyor dudaklarının arasından olanca hızıyla saplanıyor omuriliğimin tam ortasına. Saniyeler içinde büyük bir çığlık duyuyorum. Duyduğum acı ile aralanan dudaklarım saniyeler sonra tekrar birleşince o çığlığın bana ait olduğunu anlıyorum. Ardından bir ok daha saplanıyor. Bütün vücuduma yayılıyor duyduğum acı. Birden bu acıyı duymaktansa ölmeyi tercih edeceğim geliyor aklıma. Oysa acıya karşı çok dirençli olduğumu düşünmüşümdür her zaman. Titremeye başlıyorum. Dişlerimden yayılan dalgalar parmak uçlarımda son buluyor, sarsılıyorum. Ve her sarsılmada biraz daha yanıyor canım, inliyorum duyduğum acının etkisiyle. Birden tüm düşünceler siliniyor beynimden. Şüphe, korku ne varsa kayboluyor parmak uçlarımda son bulan dalgalarla birlikte. Tüm beynimle sadece acıya odaklanabilecek kadar hücre vardı sanki bedenimde.
' Hadi bakalım seni yatağına alma vakti geldi. ' sonra bir adım uzaklaştığını hissediyorum benden.
' Hemen İzotonik uygulayın vücut çok sıvı kaybetti. Neurontin 2 çarpı 300 mg başlayın. Mide ağrısı olursa Nevofam verin. ' Bir bayan sesi yanıtlıyor, bana hiç yabancı olmayan bir ses.
' Tamam, Murat Bey '
Sessizlik...
Bir süre sonra hafifçe dalgalanıyor hava, ardından tekerlek sesi duyuyorum. Ilık bir esinti okşuyor yüzümü tatlı tatlı. Sonra kesiliyor. Şiveli bir ses duyuyorum ama gözlerim kapalı olduğundan kime ait olduğunu çözemiyorum.
' Şehmuz alttaki çarşaftan sıkıca tut sen 3 deyince kaldırak emi '
' Tamam '
' Bir, iki, üç...'
Büyük bir çığlık atıyorum duyduğum keskin acı yüzünden. Tüm vücudumun alev aldığını hissedebiliyorum. Sanki omuriliğime büyük bir bıçak saplanıp boylu boyunca kesiyor tüm sırtımı. Bu sefer her yer kararıyor ilk seferin aksine. Karanlık nedense beyaz kadar korkutmuyor beni. Şiveli sesi duyamıyorum artık, beynim uyuşuyor sanki. Daha fazla dayanamayarak kapıyorum gözlerimi karanlığa. Saniyeler sonra annemin sesini duyuyorum başucumda. Bir el yavaşça okşuyor saçımı, hissedebiliyorum.
Sonra alnımda nemli bir dudak...
Ve minik bir dokunuş, güven dolu.
' Odayı boşaltabilir miyiz rica etsem. Hastanın çok ağrısı var kendisini uyutmam lazım.'
Birinin nazikçe elimi tuttuğunu hissediyorum. Yukarı doğru çekiyor elimi. Sonra hafif bir yanma duyuyorum elimin üstünde, birden soğuyor avucumun içi. Parmak uçlarıma kadar hissedebiliyorum soğumayı. Ve saniyeler içinde yayılıyor tüm vücuduma uyku damlası.
Ve...
Her şey bitti...
Derin bir uyku sarıyor şeffaf bir kefen misali. Ama beyaz kadar korkutmuyor bu ölüm uykusu beni.
Karanlık...
Siyah güven dolu...
Huzurlu...
Beyaz gibi değil...
Belirsizlik her zaman var.
Ama ihanet asla...
Biliyorum. Bu yüzden güven içinde dalıyorum uykuya.
Allah' ım lütfen...
Lütfen bu son olsun...